CGT Nedir?

Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, […] ile gösterilmiştir.

“Anarşizme Kropotkin veya başkalarınca yazılan kitapçıkları okuyarak geldim. Ben karşılaştığım ve ilişki içinde olduğum işçilerin ahlâki dokuları nedeniyle [anarşizme] geldim. Bu ahlâki doku bizim hazinemizdir, ve bu yok olursa bizden de geriye hiçbir şey kalmaz”

Diego Abad de Santillan

Bugün CGT’yi oluşturan kimselerin ahlâki dokularına dayanarak kim ve ne olduğumuzu açıklamak keşke o kadar kolay olsaydı. O kadar kolay değil; ancak şurası kesin ki CGT’nin işyerlerindeki gün ve gün süren mücadelesi, İspanyol işçilerini bize yaklaştıran ve onların merakını çoğaltan nedenlerden birisidir.

Biz, CGT, oldukça yeni bir ismi olan eski bir örgütlenmeyiz. Mahkeme kararının eşliğindeki aile içi tartışmalar, 1989 Nisan’ında esas başharflerimiz [olan] CNT’nin bizden alınmasına yol açtı. Eylemlerimiz ve tavırlarımızla bunu [CNT’yi] taşıyarak, içinde yaşadığımız zamanlara denk düşen yerine ulaştırarak, biz bu başharfleri kalbimizde taşıyoruz.

Bu tarihsel hareketin kendi iradesiyle mirasçıları olmamıza rağmen, biz bunun dokunulmaz bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Tam aksine, modern topluma en çok uyanları keşfederek uyarlamayı denemezsek eğer, bu çürük ve günü geçmiş bir şey olacaktır.

İlk olarak söylemek istediğimiz şey; eşitsizliği, adaletsizliği, otoriterliği ve sıkça da mantıksızlığı nedeniyle hoşlanmadığımız bu toplumu değiştirmeye çalışan kişiler tarafından kurulmuş bir örgüt olduğumuzdur. Bu nedenlerden ötürü, Sendika işlerinden tutun toplumsal olarak ilgili olan herhangi bir şeye kadar pekçok günlük alanda mücadele ediyor, bizi çevreleyen adaletsizlikleri onarmak üzere her an savaşıyoruz. Olayların gidişatını radikal bir şekilde değiştirmenin zorluğunun bilincindeyiz; ancak biz, bu mücadelenin mevcut yaşam koşullarımızı iyileştireceğine ve isyankar bir ruhla [mücadeleye] katılanları acı çektiğimiz ve adaletsiz olduğunu hissettiğimiz her şeyi dönüştürmeye hazır hale getireceğine olan güvenimize dayanıyoruz.

Bizler değişime ve iyileştirmeye hazır olan yegane kişiler değiliz. Bizi diğerlerinden ayıran şey; her şeyden önce hedeflerimize ulaşmamızı sağlayacak olan araçlardır: Bu doğrultuda temel ilkemiz özerkliktir [otonomi]. Özerklik, işçilerin ve sömürüldüğünü hisseden herkesin ancak birarada çalışarak ve tam bir bağımsızlık içinde başarılı olabileceği kriterine göre düşünmek ve faaliyet göstermek demektir. Bir zamanlar dendiği üzere, işçilerin kurtuluşu ancak kendileri tarafından sağlanabilir; aksi takdirde sağlanamaz.

Bu söylediğimizin pekçok farklı anlamı vardır. Bir yandan kendimizi adadığımızdan farklı olan doktrinlerin, herhangi bir gücün veya siyasi partilerin [etki] alanı dışında yer alıyoruz, ve hiçbir şekilde onlara bağlı değiliz. Yaptığımız hiçbir şey, [yasal] düzenlemelerin, başkalarının emir veya stratejilerinin sonucu değildir; her birimizin bireysel arzularının birleşiminin bir sonucudur.

Ancak bunun bir diğer anlamı da işlerimizi kendi başımıza halletmek istediğimizdir. Bireylerin başkalarının haklarına saygı gösterirken arzuladıkları şeyleri yapabilmeleri imkanının giderek azaltığı, çok daha örgütlü ve çok daha uzmanlaşmış bir toplumda yaşıyoruz. İşte bu nedenle, meclislerimizde, mücadelemizde, görev veya konum almadaki sorumlulukta, örgütümüzün içsel ve dışsal işlerinde; tek tek her birimizin katılımı için çağrıda bulunuyor ve bunu şart koşuyoruz.

En zeki ve en ilgili, en fazla zamanı olan veya ücret vererek çalıştırdığı üyelerine dayanan bir örgüt kaçınılmaz olarak ölü [işlemez] bir örgüttür. Her bir üye imkanları, iradesi ve hevesi el verdiği ölçüde, diğerleri ile birlikte iş yapmaya katılmalıdır. Ancak bir kişinin tek başına [olan katkısı] veya bir kimsenin kolektif bir çabaya [tek başına yaptığı] kişisel katkısının pek bir faydası olmayacaktır. Eskiler eğer çoban varsa, bunun sebebi her şeyden önce orada koyunların olmasıdır derlerdi; eğer ortada emirler veren birisi varsa, bunun sebebi diğerlerinin kendi işlerini yapmaktaki sorumluluklarını üstlenmemiş olmalarıdır.

Eğer bu örgütü oluşturanların bireysel özgürlüğüne ve eşitliğine herşeyden daha çok değer verseydik, o zaman bunu [örgütü] oluşturan farklı varlıkların ayrı ayrı [kendi başlarına] yapabileceklerinden daha fazlasını başaramazdık. Aşağıdan-yukarıya, federalizm bizi tanımlayan şeylerdir. Bu sayede, farklı düzeyler tam bir özerklik içinde faaliyet gösterir ve daha etkin olmak için de birbirleriyle işbirliği yaparlar. Bireysel üye, örgütün merkezi ve egemen kalbi olan kendi yerel Sendikasında örgütlenir. Her bir Sendika’nın içinde, belirli bir şirket veya sektörü kapsayan farklı “sendikal birimler” [ing. syndical sections] bulunur. Aynı şehir veya bölgede bulunan Sendikalar, Yerel Federasyonu oluşturur. Bunlar da sonunda, Bölgesel [ing. territorial] Konfederasyonları oluşturur (örneğin, Endülüs, Katalonya, Asturya gibi bölgeler). Bölgesel Konfederasyonlar, her bir sektörün (Sınai işçileri, Sağlık işçileri, Devlet Memurları vb.) yerel Sendikaları, Daimi Sekreterlikle birlikte Kongreler arasında [geçen zaman zarfında] yönetsel olarak en üst kurum olan CGT Komitesi’ni oluşturur. Görebileceğiniz üzere, bu yerel Sendika’nın asli özünün iki farklı düzeye katıldığı bir örgüttür: bölgesel ve sektör olarak.

Her bir düzey [birbirinden] bağımsız olarak faaliyet gösterir; kendi birimini, yerel Sendikasını, endüstriyel federasyonunu, bölgesel konfederasyonunu etkileyen kararları hiçbir dışsal emir olmadan alır. Bu yolla onun özerkliği, kendi tercihiyle anlaşmalara ve ortaklaşa karar verilen karşılıklı tavizlere saygı göstermeyi kabul ettiği, geniş bir alanı kapsayan konfederal örgüte gönüllü olarak katılmış olmakla sınırlanır yanlızca.

Bu çatışmaların ve gerilimlerin varlığını önlemez. Rahatsız edici olabilse de, CGT tekdüze ve sıkıcı bir homojenlikten çok zorlu bir çokluğa yakındır. Belki de bunun nedeni özgür seçimin zıtlıklara ve muhalefete yol açması, ve disiplin ve içsel yönetsel kararlar sayesinde görüşlerin sindirilmesinin bizim tarzımız olmamasıdır. Çatışmaları, genel anlayış ve karşıt kesimlere gösterilen saygı sayesinde kendi aramızda halletmeye çalışırız. Çoğu zaman bunu başarırız, bazense başaramayız.

Bunun sebebi ise liberter ve anarşist ruh ve geleneğin taraftarı olmamızdır. Federal ilişkilerden, özyönetimden veya “herkesin kendi meselelerini çözebilme yetisi olduğu”ndan, gücümüz yetmediği zaman dayanışmadan, aracılar olmaksızın kendi sorunlarımızı çözmek için doğrudan eylemden, siyasi partilerden ve dinlerden özerk olmaktan, örgütün içinde birarada varolan farklı görüşlere –tabii ki!– saygı gösterilmesinden, kavga arzumuzun tüm dünya tarafından paylaşılması gereğinden ve bu adaletsiz toplumu dönüştürme asli arzumuzdan; işte bu nedenle bahsediyoruz –ve pratiğe geçirmeye çalışıyoruz. Tüm bunların hepsi ve birkaç şey daha, liberterleri, anarkosendikalistleri, devrimci sendikacıları ve isyankârları canlandıran şeylerdir. İşte biz bunlarız.

Son bir soru: Bu devrimci savaş nerede olacaktır? Bunun tek bir cevabı yoktur, çünkü savaş alanı her yerdedir ve her şeydedir. Nerede bir adaletsiz varsa, ona birisinin müdahale etmesi gerekir. Bunu belirtiyoruz; çünkü hep söylediğimiz üzere, “biz bir Sendika’dan daha fazlasıyız”. Bizler, CGT’de, özünde bir Sendikada; emeğin dünyasında faaliyet gösteren bir örgütüz. Ancak karşılaştığımız sorunlar ne sadece emek dünyasına özgüdür, ne de aramızda bulunma hakkı olanlar sadece –eğer bu kavram hala varsa– klasik [anlamdaki] işçilerdir. Sendikalistler, vicdani retçiler ve asker kaçakları, otoriterlik karşıtları, cinsiyetçilik karşıtları, ekolojistler, …; bunların her biri toplumu dönüştürme işinin heryerde [gerekli] olduğunun bilincinde olarak, “devrimci uzmanlaşma” olmaksızın kendi rollerini üstlenirler.

Bu birkaç satırla CGT’nin kısaca ne olduğunu özetlemekten daha fazlasını amaçlamıyoruz –ne de böyle bir şeyi başarabiliriz. Tanımlamaların çok az faydası vardır, ve bu nedenle burada fazla ayrıntıya girmiyoruz. Kendimiz hakkında [şimdiye kadar] söylediklerimizin ötesinde, biz neysek oyuz; yani, CGT oradaki veya şuradaki kişilerin … ve eğer istiyorsanız sizlerin, İspanyol işçilerinin toplamından fazlası değildir.

Bu girişi geçersek, bahsedilmesi gereken bir dönemi yaşıyoruz. Değişim zamanı kesinlikle yeni teknolojik olanaklar üzerine; ve iktidarda olan ve kararları almak için parası ve gücü olanların saldırgan politikaları üzerine inşa edilmiştir. Bütün bunların hepsi resmi Sendikaların sergilediği çarpıcı bir pasiflikle ve topluma yayılmış bir güçsüzlük hissiyle karşılanmakta.

Giderek artan yoksullukla beraber zenginleşen bir toplumda yaşıyoruz. Hergün çoğunluğun yaşam tarzını iyileştirebilecek daha fazla maddi imkanlarla uyanıyoruz, ancak gece çöktüğünde bu yaşam tarzı hep biraz daha tehdit altında oluyor. Güçlükle elde edilen toplumsal kazançları ve insanlar için yaşam alanı sağlama gereksimini küçülten neo-liberal argümanlar, üretkenlik ve kârı biricik amaç olarak ilan ediyor.

Ne yazık ki sendikalar tamamen masum değiller. İspanya’daki emeklilik sisteminin düzenlenmesi ve keza henüz imzası dahi kurumamış olan yeni emek reformları gösteriyor ki, İspanya’daki reformist sendikalar –CCOO (Komünist) ve UGT (Sosyalist)– büyük iş aleminin önlerine fırlattığı ekmek kırıntılarıyla yetinmeye razılar. İşçileri harekete geçirmek veya toplumsal güçlerini sergilemek için hiçbir şey yapmıyorlar. Ve biz onların bir miktar hareketlenmesini sağlayınca, tecrübeler gösteriyor ki onlar kendilerini haklı çıkaracak havai fişek gösterilerinin ötesine geçmiyorlar; sonra da en son devlet memurları olayında olduğu gibi dondurulmuş ücretleri iştahla kabul ediyorlar.

Tabii ki işleri halletmenin başka bir yolu daha var. Biz bunda bize katılmanızı istiyoruz. Güçlü olmamız ve sahip olduğumuz gerçek kuvveti göstermemiz lazım. İşçilere engel olan neo-liberal politikalara karşı mücadele etmeliyiz. Resmi fotoğraflar ve konuşmalar doğru platformlar değildir: en iyi şekilde pazarlık edebilmek için kuvvetimizi bir bütün olarak örgütlemeliyiz. Toplumsal dayanışma tekrar diriltilmeli: [içimizdeki] küçük ses, çoğunluğun iyiliğinin söz konusu olduğu mücadelelerde orada olmamızı bize söylüyor. Özel ya da ayrı durumlar yoktur: benim kavgam işyerimin dört duvarı arasında bitmez. Orada olan kavga benimdir, yaşlı insanların emekliliği gençliğin mücadelesidir, işsizliğe karşı savaş az ya da çok istikrarlı [bir işe sahip olan] işçiler için de geçerlidir.

İşte bizim durduğumuz yer burasıdır ve bu bizim İspanyol işçilerine ve dolaylı olarak da dünyadaki tüm işçilere, istikrarsız bir işi olanlara, eviçi işçilerine, tüm ezilenlere olan davetimizdir.

CGT İspanyol İşçilerine ne teklif ediyor? Kendileri gibi olanlarla birlikte ve onların desteğiyle haklarını koruyabilecekleri bir sendikal ve toplumsal alan. İşte bu kadar basit.

ÇEVİRİ: Anarşist Bakış

Kaynak: “What is the CGT?”