İşçi, Asker ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri – 1917 – Gregori Maksimov

  Gregori Maksimov, Rus Devrimi

Hazırlayanın Notu:
“Tüm iktidar sovyetlere” sloganından kuşkulanmakla birlikte çoğu anarşist sovyetlerin, konut, gıda dağıtımı, işe yerleştirme ve eğitim gibi konularla uğraşacak yerel, partisiz işçi ve köylü organları olarak, yararlı bir amaca hizmet edebileceğini sanıyorlardı. Ne var ki, Bolşevikler’in iktidarı ele geçirmesinden sonra, sovyetlerin politik otorite araçlarına, yeni yönetici bürokrasisinin maşasına indirgenebileceğinden endişelenmeye başladılar. Bu konudaki görüşleri Belge 13’ün (Sendikalar ve Fabrika Komiteleri Üstüne) yazarı olan Gregori Maksimov’un sendikalar ve fabrika komiteleri üstüne aşağıdaki yazındası açıkça sergileniyor.

Paul Avrich

I. “İkinci Ekim Devrimi”nden önce sovyetler, sınıfsız entelijensiya unsuru ile karışmış, politik, anarşist sınıf örgütleriydiler.
II. Proletaryanın arzusunun, zorlama ya da güç olmaksızın, tartışma yoluyla, azınlığın arzusunu ezmeksizin çoğunluğun arzusuyla billurlaştığı merkezler olarak hizmet ettiler.
III. Sovyetlerin 24 Ekim 1917 öncesindeki eylemleri devrimci bir nitelik taşıyordu; çünkü sovyetler, proletarya tarafından kendiliğindenci bir tarzda, devrimci araçlarla ve her bir yörenin gereksinimlerinden doğup, (a) kitlelerin devrimcileştirilmesini, (b) etkinlik ve özgüvenlerinin geliştirilmesini ve (c) kendi yaratıcı güçlerine inançlarından güçlendirilmesini getiren doğaçlama öğesiyle ortaya çıkmıştı.
IV. Bu sırada sovyetler, o zamana dek hiç var olmamış, en iyi politik örgütlenme biçimleriydiler; çünkü, “temsilciler”in geri çekilmesi, yeniden seçilmesi ve seçmenlerinin arzusunu daha iyi dile getiren başkalarının bunların yerini alması olanağını veriyor, yani seçmenlere, kendi seçtikleri temsilcileri denetleme izni veriyordu.
V. Sovyetler, temsili parlamenter sistem ile tam halk egemenliği arasındaki geçici bir geçiş biçimiydi.

Bu yüzden sovyetler, devrimci, canlı, yaratıcı, etkin, uyanık, tek sözle ilerici bir güçtü. Ve onları savunan güçler de devrimci ve ilericiydiler. Sovyetlerin sağında olan güçler (örgütler, kurumlar, partiler, gruplar, bireyler) daha önceki hükümet biçimlerinin ve eski kurumların savunucularıydılar. Onlar sovyetlere düşmandılar, yani karşı devrimci, gericiydiler. Bu yüzden, bu düşman güçlerle ölüm kalım savaşı verilirken, bizler saflarımızı en ilerici güç olan sovyetlerle geçici olarak birleştirdik; çünkü demokrasinin en devrimci öğesinin yenilgisi devrimin kendisinin yenilgisi anlamına gelecekti; çünkü “tüm iktidar sovyetlere” sloganı bizleri tatmin etmese bile, yine de sağcı demokrasinin taleplerinden daha ilericiydi ve bizlerin merkezsizleşme, otoritenin yayılması ve sonunda ortadan kaldırılması, bunun yerine özerk ve bağımsız örgütsel birimlerin almasına ilişkin taleplerimizi, en azından kısmen, gerçekleştiriyordu.

Bunlar sonucunda, iki taraf arasındaki mücadeleler boyunca bizler, gerici güçlere karşı, ilerici güçlerin safında yer aldık. “Ayrı yürü, birlikte vur” sloganını kılavuz edinmiştik. Ama bu ancak kendisiyle birlikte vurduğumuz güç “gerçek” bir güç, gerçek bir otorite, yani bir durgunluk, zorlama, tek bir sözle bir gericilik öğesi durumuna gelene dek, bizlerin kılavuz sloganı olmalıydı. Devrimin güçleri açısından bu durum, zaferlerin hemen ardından, düşmanların yenilip yok edilmesiyle ortaya çıktı. Çünkü, yenilenlerin vaktiyle oturduğu, yenenlerin ise şimdi oturacağı taht toplumsal ilerleme basamaklarının üstünde duramaz; yanlızca eski rejimlerdekinden bir adım ötesini temsil edebilir. İlerlemenin amansız yasalarına uygun olarak, devrimci güç yönetici iktidar durumuna geldiği anda, devrimci niteliğini yitirir, durgunluğu artar ve kendinden daha devrimci ve ilerici olan bir gücü ortaya çıkarır. Devrimci güç bir kez tahakküme özlem duyduğunda, durağan ve baskıcı bir duruma gelir, çünkü iktidarda kalmaya çabalar, onu sınırlandıracak hiç kimseye ve hiçbir şeye izin vermez. Sonuç olarak (ve burada, fiziğin basit bir yasası devreye girer: her eylem eşit ve zıt bir tepki doğurur), yeni bir hoşnutsuzluk ortaya çıkar ve buradan, yenenler yanlızca kendi durumlarını pekiştirmeyi ve işleri yatıştırmayı amaçladıkları yerde, zaferi yaymayı amaçlarken daha canlı, daha ilerici ve devrimci olan yeni bir muhalefet gücü doğar.

Bu nedenle, Menşevizm’e, savunuculuğuna ve oportünizmine karşı zaferlerinden önce, Bolşevikler bir devrimci güçtü. Ama şimdi onlar, ilerleme yasalarına uygun olarak, bir durgunluk gücü, yaşamın devrimci baskısına karşı durmaya çalışan bir güç, yaşamı kendi programının yapay çerçevesi içine sıkıştırmaya çalışan bir güç durumuna gelmişlerdir ve sonuçta bu çerçeveyi kırmaya ve devrimci etkinliğin alanını genişletmeye çalışacak yeni bir ilerici ve devrimci gücü ortaya çıkarmışlardır. Şu anda bu güç anarşizmdir.

Bolşevikler’e yardımımız, onların zaferinin başladığı yerde sona ermelidir. İlerlemenin taleplerini yerine getirmemiz için, yeni bir cephe açmamız gerekiyor. Şimdiki çarpışma alanını terk edeceğiz. Artık Bolşevikler’le birlikte gitmeyeceğiz; çünkü onların, bizim hep savaştığımız ve ilerlemenin bir yolu üzerinde bir engel olan şeye -devletin güçlendirilmesine- yönelik “yapıcı” çalışması başlamıştır. Yıkmaya kararlı olduğumuz şeyi güçlendirmek bizim işimiz değildir. Üçüncü -ve herhalde sonuncu- devrimin çalışmasını örgütlemek için, alt sınıflara gitmeliyiz. Ve nasıl daha önce sovyetlerde yer aldıysak, şimdi de, iktidarın ellerine geçmesi ile birlikte, yasa koruyucu ve devletçi organlar olan sovyetlere karşı mücadele etmeliyiz. Sonuç olarak:

1. Sovyetler artık iktidar organlarıdır, ülkede köy, bucak ve il düzeyindeki yasa aygıtlarıdırlar.
2. Yeni bir toplumsal yaşam biçimini (bütünüyle özerk) bir sovyetler cumhuriyetini kabul etmiş olan Rusya, henüz devletçilik ilkesini, gereksiz bir yük olarak bir yana bırakmış değildir. Sovyetler iktidar örgütleri olduklarından, devlet, köy, bucak ve il düzeyinde her biri minyatür, yarı-özgür devlet olan yeni tür bir (sınıfsal) parlamento olarak kalıyorlar.
3. Sovyetler, yasal devlet organları, modernleştirilmiş bir temsili sistem organlarıdırlar ve Kropotkin’in söylemiş olduğu gibi, “adına ister parlamento, ister konvansiyon, isterse başka bir şey denilsin, ister bir Bonaparte’nin yetkileriyle oluşturulmuş olsun, isterse olası tam serbestlik temelinde, başkaldırmış bir halk tarafından seçilmiş olsun, her temsili sistem, hep kendi güçlerini genişletmeye, her yolla otoritesini artırmaya ve birey ya da grupların bağımsızlığını yasa aracılığı ile ezmeye çalışmıştır” (01).

Eklemeliyim ki, temsili organların bu eğilimi, hiç de onların oluşumuna bağlı değildir. Sovyetlerin bileşimi ne olursa olsun kesinlikle yukarıdaki yolu izleyecektir; sovyetleri bu yoldan döndürmek düşünülemez. Bu yüzden, istediğimiz yönde onların etkinliklerine kılavuzluk etmek ve çoğunluğu kazanmak amacıyla sovyetlerde yer almak, parlamenter taktikleri kabul etmek ve devrimden vazgeçmek demek olacaktır. Bu, yasa ve buyrukların gücüne inanan, kitlelerin bağımsızlığına ve yaratıcılığına inancını yitirmiş devlet-anarşistleri durumuna gelmek demek olacaktır. Sonuçta bu, devletin kurtarıcı gücüne inanmamız anlamına gelecektir.

Hayır, biz sovyetlerin bu var olan biçimine karşı savaşmalıyız ve amansızca da savaşıyoruz; çünkü,
1. Sovyetler, yanlış yönetilen proletaryanın çeşitli yasa biçimlerini kabul ettiği iktidar organları durumuna gelmiştir. Sonuç olarak sovyetler, devrimci örgütlerden durgunluk örgütlerine, azınlık üzerinde çoğunluğun tahakkümü örgütlerine, ilerleme ve özgürlüğün daha da gelişebilmesinin yolu üzerindeki engellere dönüşmüşlerdir.
2. Sovyetlerin edimleri artık devrimin ve kitlelerin devrimci yaratıcılığının ruhunu öldüren, tembelliği, uyuşukluğu, kendini beğenmeyi ve ilgisizliği teşvik eden ve kendi yaratıcı güçlerine değil de, seçtikleri yetkililerin -Pyotr, İvan, Sidor, Karp, vb.- gücüne inanç besleyen yasa edimleridir.
3. Sovyetler işçilerin özerk yerel örgütlerini birbirine bağlayan organlar değillerdir.
4. Sovyetler artık politik mücadelenin ve sözüm ona işçiler ve sosyalist partiler arasındaki entrikaların organlarıdır ve işçilerin kurtuluş davasına ters bir etki yapmaktadırlar.

Bu nedenle, sovyetlere karşı, genel olarak biçimleri itibariyle değil, per se sovyetler olarak değil, şimdiki kurulu durumlarına karşı mücadele etmeliyiz. Onların otorite ve buyruk mekanizmalarından otoriter olmayan, işçileri düzenleyen ve denetleyen, ama yerel işçi örgütlerinin özgürlük ve bağımsızlığını ezmeyen merkezlere çevrilmesi için çalışmalıyız. Sovyetler bu özerk örgütlerini birbirine bağlayan merkezler durumuna gelmelidir. Böylesi sovyetler için mücadele, çoğunlukla, sovyetlerin sınırları dışında ve geniş kitleler arasında verilmelidir. Ama, tüm sovyetlerin açıkça tanımlanmış aynı (yani, çarpık ve otoriter) nitelikte olmadığı akılda tutularak, en azından kimi durumlarda, bu mücadeleyi sovyetler içinde yürütmek de asla yasaklanmış değildir. Bununla birlikte, otoriter olmayan sovyetlerin yaratılması için asıl mücadele sovyetlerin dışında verilmeli, ve ilk öncelik, bu mücadeleye ait olmalıdır.

Ancak Kurucu Meclis’le karşı karşıya olduğumuz şu sırada, bu “soylu topluluk”, bu “büyük meclis” sovyet örgütüne karşı çıkarsa, biz ne yapmalıyız? Gerçekten böyle olursa, bizim davamız ve bizim görevimiz inançlı devrimcilerin davası ve görevi olur -sovyetlerin savunucularıyla safları birleştirmek ve bunları yıkma çabasını devrimci olarak nitelemek. Bu çabanın ortaya çıktığı kurumun yanı sıra, bunun gerisindeki güçleri de dağıtmak için işbirliği yapmalıyız. Eğer Kurucu Meclis halkın arzusuna karşı çıkar, eğer halkı haklarından yoksun etme eğilimi gösterirse, o zaman kendisi bir halk düşmanı olarak ortaya çıkacak ve ona böyle davranılması gerekecektir: Kurucu Meclis dağıtılmalıdır.

Sovyetler anarşizmin bütün ilkelerini bütünü ile karşılamamakla birlikte, yine de bu ilkelerin gerçekleştirilmesine, başka her biçimden daha yakındır. Bu yüzden sovyetlerle Kurucu Meclis arasındaki herhangi bir mücadele -ve bu yakındır- bir kez daha, “birlikte vur” ilkesini kılavuz edinerek sovyetlerle birlikte yürüyeceğiz.

Dipnot:
01 Alıntı “Temsili Hükümet”ten yapılmaktadır, bkz. Paroles d’un revolté (Paris, 1885), ss. 181-2.

-G. Lapot [Maksimov], Soveti raboçik, soldadskik i krest’ianskik deputatov i naşe k nim otnoşenie (New York, 1918); Golos Truda’dan alınmıştır, 22 Aralık 1917, biraz kısaltılmıştır.

Kaynak: “29 numaralı belge, “Kendi Belgeleriyle Rus Devriminde Anarşistler” içinde, Hazırlayan: Paul Avrich (1973’teki ilk ingilizce baskısından çeviren Celal Kanat), 1992, Metis Yayınları, ss. 119-123.