Tüm Ülkelerin İnsanoğullarına!
Ben, basitçe “insan” yerine yanlışlıkla “Alman” olarak adlandırılan birisiyim. Kuzeyin buzlu bölgelerine sesleniyorum; Afrika’ya, Asya’ya ve Avrupa’ya sesleniyorum.
İşitmek için kulakları olan tüm bölgelere şu iki kelimeyi sesleniyorum, işte şunları:
İnsan ve Aşk.
Avusturyalı acı ile karşılaşıp ağladığında, [ve de] ona neşe ve mutluluk bahşedildiğinde güldüğünde ve eğlendiğinde bile; Eskimo kardeşim sen ağladığında, ve oh! siz Afrikalı ve Çinli kardeşlerim, siz ağladığınızda ben de ağlarım.
Ve biz hepimiz, neşe ve acıyı aynı derecede hisseden tüm insanoğulları; gelin birleşerek ortak canavar düşmana, Savaşa karşı çarpışalım.
Hepimizin eşdeğer derecede suçlu olduğumuz uğursuz kitlesel katliamlar için ağlamak, bunları kınamak için birleşmeliyiz. Ama gelin gözlerimizi neşeyle özgürlük ve barışın kızıl şafağına çevirelim.
Tüm Yurtların Yurduna [ing. Fatherland]; hepsinin üstünde olan, insanoğullarının Yurduna!
Devletin tüm suçları arasında en şeytani, en kabası ve en alçağı olan bu suç hakkında ve ona karşı, pekçok kitapta pekçok sözcük yazıldı.
Burjuva şairi, dizelerinde tüm gücüyle bu Savaşı yüceltti; ve proleter yazar ise hararetli öfkesi ile bu kitlesel katliama karşı yazdı.
Ama bütün ülkelerdeki bütün insanların bütün kelime hazineleri, ne bugün ne de gelecekte, bu insanoğlu katliamını tam olarak resmetmeye yetmez.
Ama burada, bu kitapta, –kısmen kaza eseri, kısmense bilinçli olarak– Savaşın bir resmi, objektif bir şekilde doğru ve doğasına bağlı kalınarak, fotoğrafsal bir şekilde kaydedilmiştir.
Bu kitabın 53. sayfasından [başlayarak] sonuna kadar devam eden resimler; değiştirilemez ve tahrip edilemez fotoğraf lensleri yardımıyla, “askeri yalanlar”ın, “onursal savaş alanları”nın ve “Büyük Çağ”ın diğer “idealleri”nin [yarattığı] kitlesel mezarların ve siperlerin kayıtlarını ortaya koyuyor.
Ve hiç bir ülkeden bir tek kişi bile bu resimlere tanık olup da, onların doğru olmadığını ve gerçekleri yansıtmadığını iddia edemez.
Ve hiç kimse de gelip, “Oh gösterilmesi gereken bu fotoğraflar ne kadar ürkünç!” diyemez. Ama o şöyle der: “Nihayet, işte nihayet “onursal savaş alanları”nın, “destansı ölüm” yalanlarının ve tüm diğer güzel sözcüklerin, bunları maskeleyen tüm evrensel dolandırıcılıkların yüzündeki maske parçalandı; evet, nihayet tüm hepsi parçalandı!!”
Bu kitap tüm savaş vurguncularına ve parazitlerine, tüm savaş provakatörlerine atfedilmiştir; ve tüm ülkelerin “krallar”ına, generallerine, başkanlarına ve bakanlarına adanmıştır.
Bu kitap Tanrı adına silahları kutsayan tüm din adamlarına; onlara Savaş’ın incil’i olarak atfedilmiştir.
Hala düşünebilen tüm insanlara bu kitabı gösterin!
Bırakın hala kitlesel katliama inananlar tımarhanelerde tıkılıp kalsınlar; onlardan vebalıylarmışçasına sakınalım!
İşte o zaman, kendileri hesabına ve riskleri de kendileri üstlenerek, kendi aralarında savaşa devam etmek isteyenler, [yani] milliyetçiler, savaş-provakatörleri, krallar ve generaller; hiç bir insanı kendi isteği olmadan kendilerine katılmaya zorlayamayacaklar.
Aslında böyle bir savaş, her pasifist ve her proleter tarafından menuniyetle karşılanacaktır.
O zaman tüm savaş heveslileri nihayet kendi istekleri ile diğerlerini ortadan kaldıracak; ve bundan sonra barışa, yeryüzündeki ebedi barışa kavuşabileceğiz.
Ama ne yazık ki bu kahramanlar bu tip bir (savaş provakatörlerinden ve savaş vurguncularından kurtuluş) “kurtuluş savaşını” amaçlamıyorlar.
Bu savaş-düşünürlerinin ve savaş liderlerinin savaş alanına gitmeye ve tatlı “destansı ölüm” için can vermeye cesaretleri yoktur.
“Yurt” ve “Onursal Savaş Alanı” gibi güzel deyişleri keşfetmelerinin; “savunma”dan bahsetmelerinin ve tüm diğer yalanları sıralamalarının sebebi de işte budur.
Ve askeri müzikle, yayılan “işgalci düşman” efsaneleriyle kendisinin ölüme şevk edilmesine [yönlendirilmesine] müsade etmeyen o.
Kendi arzusunun aksine katillerin üniforması içine sokulan, kendisine cinayet işleme ve para çantaları için hırsızlık yapma emri verilen o.
Tüm zamanlar için geçerli olan, savaşı önlemenin pratik bir yolunu biliyorum.
Çok çok yıllar önce, bir doktorun kendi yaşamından ve mülkiyeti olan hastasının yaşamından tam anlamı ile sorumlu olduğu söylenirdi.
Eğer hasta doktorun ellerinde ölürse, doktor da ölürdü. Bu bir yasaydı.
Gelin bunu kralların, generallerin ve en sonuncular olmamak üzere gazete yazarlarının da yasası yapalım: “Kim ki bir adamı savaşmaya zorlarsa veya kitlesel katliam yapması için onu provoke ederse; O, tüm mülkiyeti ve sahip oldukları ile ve de kendi yaşamı ile, askerlerin güvenliğinden ve acılarından sorumlu tutulacaktır”.
İnsanları kendi standardı için toplayan kralın kendisi standarda uymalıdır.
Ve eğer bir asker dilenmek zorunda kalırsa, kral gidip onun adına dilenecektir.
Eğer savaşlarda kulübeler yakılıp yıkılırsa, o zaman tüm saraylar ve şatolar ateşe verilmelidirler.
Ve her zaman, cephede feda edilen her bir insan hayatı için, Yurt’un “onursal savaş alanında” bir kral veya bir bakan huzur içinde ebedi uykusuna yatırılmalıdır.
Ve savaş için kışkırtıcılık yapan gazete yazarları, her bir savaşçının hayatına karşı rehine olarak göz altında tutulmalıdırlar.
Ama böyle bir yasa asla ortaya konmayacaktır, ve hiç bir “silahsızlanma” veya “barış” konferansı benim önerime değer vermeyecektir.
Bu nedenle gelin biz savaşçılar savaşa karşı bir savaşta biraraya gelelim; gelin savaşın sebeplerini ve doğasını inceleyelim, ki böylece bilginin silahı ve aklın keskin kılıcı ile kuşanmış olarak bu mücadeleden zaferle çıkabilelim.
Savaşın Sebebi
Çok zaman önce Plato, Nazarene’den 427 yıl önce dünyaya gelen o zeki Plato, şöyle demişti: — “Tüm savaşlar refaha sahip olabilmek için ortaya çıkar”.
Bu bugüne kadar söylenen en doğru sözdür. Bugüne kadar tüm savaşlarda amaç para, mülkiyet ve gücü ele geçirmek veya muhafaza etmekti; ve Kapital’in [Sermaye] insanlar üzerindeki hakimiyeti ve onları tahakküm altında tutması devam ettikçe, her zaman savaşlar olacaktır.
Uluslararası kapital kendisini karşılıklı rekabet tarafından tehdit edilir hissettiğinde, ve ateşli işadamları ve fabrika sahipleri kendi aralarında farklılıklara sahip olmaya başladığında, işte o zaman kılıç ve mahmuzlarını kuşanarak şöyle bağırmaya başlarlar:
“Ülke tehdit altında” (Onlar “ülke” ile her zaman [kendi] para çantalarından bahsederler !).
Ve şaşılacak bir şekilde tüm ülkelerin emekçi köleleri sabanlarını ve örslerini bir kenara bırakarak, silahlarına sarılırlar ve kendi kanları ve hayatları ile efendilerinin hayatlarını ve mülkiyetlerini korurlar. Ben ne demiştim? “Bu gariptir?” Hayır, oldukça doğaldır –doğal bir canavarlık! Çünkü tüm “tebaa”yı onların tacını, para çantalarını korumaya ve onlar için ölmeye zorlayan [şey] yanlızca devlet[in] gücü ve kuvveti değildir.
Kapital elinde sadece ekonomik gücü bulundurmaz; aynı derecede ve aynı güçle, o proleterleri entellektüel olarak da kendisine tabii kılar.
Bu gerçek kolaylıkla gözden kaçırılabilir, ve bu nedenle proletarya’da hala burjuva ideolojisi bulunmaktadır!
Bu nedenle ben daima kardeşlerime, proleterlere, sınıf-savaşı mücadelecilerine şöyle derim: — “Kendinizi burjuva önyargılarından kurtarın!”
“Kendi içinizdeki kapitalizme karşı savaşın! Düşüncelerinizde ve hareketlerinizde, hala telaffuz edilmeden [göz önüne çıkmayan] pusuda bekleyen bir kabalık [kültürsüzlük, ing. philistine] ve bir asker var; ve herkeste sadece hakim olmayı ve komuta etmeyi arzulayan –ve hatta kendi yoldaşlarına ve kendi aileesindeki karısına ve çocuklarına [hakim olmayı ve onları komuta etmeyi arzulayan]– derinlere gizlenmiş bir ikincil [öz] var!”.
Ama sadece elleri ile okşayarak ve çay saatinde kekleriyle savaşa karşı mücadele eden, ve dindarca bir tavırla gözlerini çeviriveren burjuva pasifistlerine de [bir çift] sözüm var: —
“Kapitalizme karşı mücadele edin– ve her savaşa karşı mücadele edin!”.
Savaş alanları fabrikalarda ve madenlerde; kahramanların ölümü revirlerde; kitlesel mezarlar barakalarda; kısacası, sömürülenlerin sömürücülere karşı savaşı, galiba ebedi savaşı!
Tüm –bunların– farkındamısınız?
Savaşa karşı savaş şunları ifade eder:
– Kurbanların vurgunculara karşı savaşı!
– Aldatılanların aldatanlara karşı savaşı!
– Tahakküm altında olanların tahakküm edenlere karşı savaşı!
– İşkenceye uğrayanların işkencecilere karşı savaşı!
– Açların tıka basa doyanlara [ing. wellsfed] karşı savaşı!
Savaşın Engellenmesi
Kapital’in tüm savaşların sebebi olduğu doğrudur.
Ama savaşın günahı bizim omuzlarımızdadır.
Savaşın yürütülmesini olanaklı kılanlar biz proleterleriz; keza savaşları engelleyecek olanlar da bizleriz!
Hizmet etmeyi [kulluk etmeyi] reddedin!
Askeri ve savaş hizmetlerini yerine getirmeyi reddecek çocuklar yetiştirin.
“Savaşın herkesin kendi evinde, kendi ailesinde kendiliğinden hazırlandığı gerçeğini”, büyük çoğumuz nasıl da hafife alıyoruz!
Ve bütün şeytanlıklar işte burada başlıyor; işte savaşın başlangıcı da burada yatıyor!
Kucağındaki bebeğe askerlerin şarkısını söyleyen anne, [bebeğini] savaşa hazırlar; evet, o [onu] savaşa hazırlar!
Çocuğuna oyuncak bir asker hediye eden baba, çocuğunu savaş düşüncesi için harekete geçirir!
Oyuncak bir asker, sizin kendinizin evinize getirdiğiniz bir Yahuda’dır [İsa’ya ihanet eden öğrencisi]; [o] insan hayatına karşı ihanettir! Her zaman tek bir şeyi aklından çıkarma: —
Kağıttan yapılan küçük bir miğfer [zırhlı başlık] bir gün bir katilin başındaki çelik miğfer olacaktır! Ve eğer bir çocuk havalı tüfekle bir kere deneme yaparsa, onun sonraki yaşamında bir tüfekle ateş etmesi ne kadar da doğal olacaktır!
Tahtadan yapılan küçük bir kılıç, bir gün gelecek bir insanoğlunun vücudunu parçalarına ayıran bir savaş kılıcı olacaktır!
Evet, oğullarınızın başka ebeveynlerin sevgili oğullarını katletmesini arzulamayan siz ebeveynler; miğfer, kılıç ve silah hediye ettiğiniz çocuğun, genç vücudundaki şefkatli ruhu ölümle dans ettirdiğinizi unutmayın.
Ama sevgi ve dayanışma ile eğitilen, ve insan hayatının kutsal dokunulmazlığına koşulsuzca saygı gösterecek şekilde yetiştirilen çocuklar; [işte] bu çocuklar kesinlikle silahlar ve askeri-hizmetler için uygun olmayacaklardır.
Biz askeri hizmet karşıtları en sonunda azizane haleleri [azizlerin başındaki nurlu haleler] ve şarlatanlıkları imha etmeli, ve askerlerin süslü püslü duvaklarını paramparça etmeliyiz; ve o zaman hala söylenmesi gerekenleri yüksek sesle haykırmalıyız:
(Kışlalar diye adlandırılan) katliam okullarında eğitilen, devlet tarafından ücret verilen profesyonel katiller; suçların en korkuncunu işleyen, insanoğlunun katledilmesini [yapanlardır]! Çocuklara söylenmesi gereken işte budur!
O zaman doğası itibariyle hayatı yeniden üretmeye ve korumaya yönelen genç bir kız, bir askerle –doğal düşmanı (ölüm simsarları) ile– flört etmekten tiksinecektir.
Ve o zaman bir delikanlı üniformayı giymeyi reddecektir, çünkü bunun bir katilin pelerini olacağını bilecektir!
Eğer şeytanı başlangıcında durdurmak istiyorsanız, işte bu açıklık ve duyarlılıkla düşünmeli ve de hareket etmelisiniz! Ve, eğer her şeye rağmen savaş patlarsa, o zaman hemen ve tereddüt etmeden şu yönde ilerleyiniz:
SAVAŞA KARŞI SAVAŞ!
Bırakın general silahını ilk ateşleyecek olan olsun! İnsanlar bu hizmeti reddeceklerdir! Gerçek kahramanlık katletmekte değil, katletmeyi reddetmektedir. Kapital’in hizmetinde katledeceğinize ve öleceğinize; tüm ülkelerdeki bütün hapishaneleri ve ıslah evlerini, ve bütün tımarhaneleri doldurun!
Tüm insanoğullarını, hayvanları ve evleri ateşe verecek, onlara gaz ve zehir atacak en son ve en dehşetli savaş henüz patlamadı.
Bu en dehşetli trajediyi engellemek, onu önlemek bizim ellerimizde, bizim gücümüz dahilinde.
Tutarlı vicdani redçilerin büyük ve esin verici örnekleri modelimiz olsun.
Kendileri katiller olmaktansa, tutarlı bir şekilde “Hayır” diyerek onlar ölüme katlandılar.
BEN YAPMAYACAĞIM!
Tüm şiddetten, tüm kılıç ve tüfeklerden daha güçlü olan şey bizim ruhumuzdur, bizim irademizdir! Bu iki kelimeyi tekrar edin: “Ben yapmayacağım”. Bu sözcüklere anlam kazandırın; gelecekteki tüm savaşlar imkansız olacaktır.
Tüm ülkelerin halkları “BİZ YAPMAYACAĞIZ!” diye bağırarak ayağa kalkınca; dünyanın tüm Kapital’i, tüm kralları ve başkanları ne yapacaklar?.
VE SİZ KADINLAR! Eğer kocanız çok zayıfsa, o zaman bu işi siz yapın!! Kocanızla olan aşk bağınızın askeri emirlerden daha güçlü olduğunu ispat edin! Erkeğinizin cepheye gitmesine müsade etmeyin! Tüfeklerini çiçeklerle süslemeyin! Kocalarınızın boğazına sıkıca sarılın. Ayrılma çağrısı emri geldiğinde bile onların gitmesine müsade etmeyin! Demiryolu hatlarını parçalayın, kendinizi lokomotiflerin önüne atın!
KADINLAR! EĞER KOCANIZ ÇOK ZAYIFSA BUNUN FARKINA VARIN!
Dünyanın tüm anneleri birleşin!
1924 Temmuz Sonu
Çeviri: Anarşist Bakış