Savaş
Afganistan’a bombalar yağarken, bize yalnızca iki taraf olduğu söyleniyor: bir taraf terörizme karşı batı uygarlığının savaşından, öbür taraf ise kafirlere karşı imanın savaşından söz ediyor. Ne var ki biz, böylesi bir savaşta herhangi bir tarafta yer almayı reddediyoruz. Biz olaya proletaryanın perspektifinden bakıyoruz; işçi sınıfının ve dünyanın mülksüzleştirilmişlerinin yanında saf tutuyoruz.
Dünya Ticaret Merkezine ve Pentagon’a saldıranlar binlerce kişiyi öldürdüler; devletler de, Bagdat’ı ve Belgrad’ı bombalayıp yüzbinlerce insanı öldürdüler ve bunu, I. Dünya Savaşı’ndan Hiroşima’ya, Vietnam’a kadar dünyanın her yanında tekrarladılar, son on yılda her türlü katliamı yaptılar. Bu, normaldir. Ulus-devletler, dünya kaynaklarını kontrol etmek ve bizi bir kaynak olarak sömürmek için birbirleriyle savaşmaktadırlar. Bu bağlamda, İslam ülkelerindeki yönetici sınıfın muhalif bir fraksiyonunun, bağımsız bir rota izlemek için çaba göstermesi ve Birleşik Devletlerin buna yanıtı şaşırtıcı değildir. Ve biz savaşın en son raunduna karşı çıkarken, onun kaynağına da karşı çıkmalıyız. Bu kaynak, KAPİTALİZM’dir.
Barış
Kapitalizm, terörün ve her gün binlerce insanın ölümü üzerine inşa edilir. Açlıktan, barınaktan ya da sağlık koşullarından yoksunluk, havanın ve suyun zehirlenmesi, umutsuzluk, yabancılaşma ve tekdüzelik, öldürür. İster bomba ya da uçağın düşmesinden korkulsun, isterse para ya da yiyecek azlığından, terör her halükarda terördür. Ordu, çalışma hayatı, polis, adliye sistemi ve hapishaneler, sermayenin ve devletlerin, işçi sınıfı ve toplum dışına sürülmüş insanlar üzerinde uyguladıkları günlük terör rejiminin göstergeleridir. İşte kapitalist barışın anlamı budur –başka araçlar yoluyla terör ve ölüm.
Anti-emperyalizmin ya da daha da kötüsü, anti-Amerikanizmin eski, yıpranmış formülleri, bu durumu değiştirmekte hiçbir işe yaramaz. Dünya kapitalizmine karşı çıkmak için, sınırları ve ulusları aşan, dünya çapında bir direnişe ihtiyacımız var. Global kapitalizm, bugünkü “büyük şeytan” ABD gibi tek bir ulusun kötülüklerinden doğmaz, dünya çapındaki sömürü ağının ürünü olarak büyür ve gelişir.
Anti-emperyalistlere dönüşen, mülti-milyoner bin Laden ve Saddam Hüseyin gibi yardakçıların sömürücülüklerinde hiçbir değişiklik olmamıştır. ABD ve Britanya hükümetleri gibi büyük raketlerle, bin Laden’in el-Kaide şebekesi gibi küçük raketler arasındaki yarışma, yalnızca kapitalist rekabetin bir başka ifadesidir. Biz, küçük raketi, büyüğüne karşı desteklemiyoruz. Onların arasındaki tek farklılık, işçi sınıfına nasıl boyun eğdirecekleridir.
Kim öldürülüyor?
Şehirlerden kaçamayıp Amerikan bombalarına hedef olan, çoğunluğu son derece yoksul Afganlılar gibi, 11 Eylül’ün kurbanları da büyük çoğunlukla işçi sınıfından insanlardır. Fransız Mouvement Communiste grubunun belirttiği gibi: “Dünya Ticaret Merkezinin gökdelenleri, yalnız beyaz yakalı işçilerin değil, aynı zamanda binlerce temizlik, lokanta ve onarım işçisinin sömürüldüğü devasa dikey fabrikalardan başka bir şey değildi. Bu kocaman “arı kovanında” çeşitli milliyetlerden –Arnavut, Kolombiyalı, Bengalli vb– ve Müslümanlar da dahil çeşitli dinlerden, çok sayıda kaçak göçmen de bulunuyordu. Varlıkları legal olarak kabul edilmeyenlerin bugün de ölümleri kayda geçmemiştir.” Evet, bugün de bu binaların yıkılışı, sınırların kapatılması ve kontrolü için bir mazeret olarak kullanılıyor ve göçmenler, aşırı dozda bir ırkçılığın hedefi haline getiriliyor. ABD’nin yeni yönetimi derin bir kriz ve ekonomik durgunlukla yüz yüzeyken, bu olay, ABD’de görülmemiş bir ulusal birliğe yol açmıştır. Bırakın Amerikan imparatorluğuna darbe indirmesini, bu saldırı, Bush’a ve tüm dünyadaki yönetici sınıflara, kendilerini tehdit eden büyüyen hareketleri önlemek için büyük bir fırsat vermiştir. Terörizm, “politik, ekonomik ya da sosyal düzeni ciddi bir şekilde yıkmak ya da değiştirmek” diye tanımlanarak, baskıcı anti-terörizm yasalarına yol açılmaktadır.
Kadınlar İçin mi?
Hükümet ve medya, savaşa, nezih ilerici insanların onaylayacağı makul sebepler bulma çabasındadır! Blair son zamanlarda yaptığı konuşmalarda, Taliban’ın kadınlara karşı davranışından dem vurmakta, böylece askeri eylemlerini haklı göstermeye çalışmaktadır. Demek batılı güçlerin silahları zavallı kadınları kurtarmak için ateş kusuyor. Böylesi şövalyelik görülmemiştir doğrusu! Hem Kuzey İttifakında, hem de Taliban’da kadın düşmanı güçleri eğiten ve besleyen bizzat Amerika’nın CİA’sı ve Britanya’nın MI6’sı değil miydi? İki yüzlülük diye buna denir. Afganistan’da yeraltı direnişini örgütleyen kadınların, atılan bombaların kendilerine hiç de yardımcı olmadığını düşündükleri muhakkaktır.
Din Denen O Eski Bela
Şu sıra, Bush’un kampanyası, Hristiyan sağ tarafından anti-kürtaj ve kadın karşıtı bir gündemle birlikte desteklenmektedir ve Blair, ideolojisinin bir parçası olarak iğrenç bir Hristiyan ahlakçılığını kullanmaktadır. Bütün dinler reaksiyonerdir. İster Müslüman, ister Hristiyan, isterse Yahudi dini olsun, hepsi, kadınlara boyun eğdirmekte ve ataerkil aileyi göklere çıkartmakta birleşirler. Bir savaş çıkmayagörsün, her iki taraf da dinsel terimleri kullanmaktan geri kalmaz, kadınların durumu, birdenbire politikacıların ilgi alanına giriverir. Gerçekte ise, kapitalist düzenin tek arzusu, kadınları sömürmenin yeni yollarını bulmaktan başka bir şey değildir.
Ulusal Birliğe Karşı Sınıf Birliği
Bu savaş bizi şimdiden daha yoksul, daha denetim altında bir yaşama zorlamaktadır. Her taraftan birlik çağrıları geliyor. İslam ülkelerinde ümmi müslüman sahte cemaati, geçenlerde Sabzehvar’da ayaklanan İranlı işçilere proletarya perspektifinin tam zıddını önermiştir: Allah için ölün. Britanya’da ise bize, özelleştirmelere ve sosyal harcamaların kısıtlanmasına direnmenin ya da greve gitmenin zamanı olmadığı söylenmektedir. Londra metro işçileri, greve son vermeleri için sendikalar, medya ve patronlar tarafından sıkıştırılmaktadır. Bununla birlikte, ulusal çıkarlara karşı kendileri, kendi çıkarları için mücadele eden işçi grupları, tüm ülkelerdeki proletaryaya şu yanıtın verilmesini önermektedir: GERÇEK birlik, proletaryanın sermayeye karşı birliği, ölüme karşı hayatın savunulmasıdır.
Savaşla yüz yüzeyiz ve yakın gelecekte milyonların hayatını tehdit edecek global bir felaket söz konusu, bu yüzden anti-kapitalist perspektifi terketmemek daha da acil bir hale gelmiştir. Sınıf savaşını yükseltmeliyiz. Grevler, savaşa karşı çesitli özel eylemler yoluyla mücadele birliğini oluşturabilir, kapitalist savaş ve barış kısır döngüsünü ebediyen sona erdirecek bir dünya yaratmaya girişebiliriz.
SAVAŞA KARŞI SINIF SAVAŞI
LONDRA