Oy vermek mi? Ne için? – Errico Malatesta

İtalyan anarşist Errico Malatesta tarafından yazılan ve oy vermek üzerine konuşan iki kişinin kurgusal sohbetini içeren diyaloğun çevirisini sizlerle paylaşıyoruz. 19. yüzyılın sonunda yazılmış olmasına rağmen geçerliliğini koruyan bu diyaloğun tamamına bio’daki linkten ulaşabilirsiniz. Seçim illüzyondur!

 

George: Bu bira fena değilmiş, değil mi?

 

Jack: Evet güzel, ama bu fiyatlar ne yahu!

 

George: Şok edici, özellikle de eski fiyatları hatırladığın zaman. Yine de bu vergileri anlayamıyorsun. Yaşamak eskisine göre iki katı pahalıya patlıyor. Bazı şeylerin fiyatını artırıyorlar, ve sonra o şeyler olmadan da yaşayabileceğimizi söylüyorlar. Ama ekmek, yiyecek ve kıyafet olmadan yaşayamazsın, her zamanki gibi kira ödemek zorundasın, ve sonra bunların da vergileri ve oranları var, tıpkı bizim maaşımız gibi! Ne hayat ama! Ve bunların tümü bizim suçumuz! Eğer isteseydik bir şeyleri değiştirebilirdik. İşçi sınıfı çareyi kendi ellerinde tutuyor.

 

Jack: Neden, senin çaren nedir?

 

George: Çok kolay! Oy hakkın var mı?

 

Jack: Bunun ne ilgisi var?

 

George: Var mı yok mu?

 

Jack: Yani oy hakkım var, ama hiç kullanmadım.

 

George: İşte gördün mü! Oy hakkın var ama kullanmaya zahmet etmiyorsun, sonra durum neden bu kadar kötü diye merak ediyorsun. Açıkçası tüm bunları hak ediyorsun! Dünyadaki tüm sorunlardan senin gibiler sorumlu! 

 

Jack: Tamam, tamam sakin ol! Sadece bana oy vermenin iyi tarafını nedir söyle.

 

George: Bu çok açık. Yasaları kim yapıyor? İyi bir cumhurbaşkanı seçersen iyi yasaların olur.

 

Jack: İyi milletvekilleri ve cumhurbaşkanı mı? Bunu uzun zamandır duyuyoruz. Ama meclistekilerin hep aynı yardakçılar olduğunu görmemek için sağır, aptal ve kör olman gerekir. Ah, seçim zamanı oy peşinde koşarlarken onları dinlemek ne güzel. Sırtını sıvazlarlar, eşini ve çocuklarını sorarlar, bebeğini öperler, sana demiryolları, köprüler, iş, ucuz ekmek, daha az vergi, yüksek maaşlar, koruma – her şey için söz verirler! Ve iktidara geldiklerinde diğerlerinden hiçbir farkları kalmaz. Verilen sözlere elveda! Eş ve çocuklar açlıktan ölebilir, öncekinden daha az veya daha fazla iş bulunmaz, tüm kasaba parça parça dökülebilir. Senin sorunlarından başka düşünecek daha önemli sorunları vardır! Ardından birkaç yıl sonra seçim zamanı aynı tantanayı yeniden başlatırlar. Partinin renginin hiçbir önemi yoktur: hepsi aynıdır. Seçilir seçilmez seni unuturlar. Kulüplerinde ve seçkin akşam yemeklerinde otururlar, ve sonraki seçime kadar senin haline bakmaya zahmet bile etmezler.

 

George: Bu doğru! Ama neden zengini seçelim ki? Zenginlerin sadece kitlelerin emeğiyle yaşadığını bilmiyor musun? Öyleyse onların kitleler için endişelenmesi nasıl beklersin? Tek düşündükleri sıradan insanlardan sömürebildiklerini sömürmek. 

 

Jack: İşte şimdi konuşmaya başladın! Ama sadece zenginler değil. Diğer bir tür de zengin olabilmek için seçilmek isteyenler.

 

George: Bu doğru. O yüzden onlara oy vermeyelim. İşçileri, deneyimli dostlarımızı seçelim, böylece kandırılmayız.

 

Jack: Ah, bu “deneyimli arkadaşlarından” zaten var, ve düşmanlarımızdan hiçbir farkları yok! Her neyse, “şunu seçelim bunu seçelim” derken neyi kastediyorsun, sanki ikimiz istediğimizi yapabilirmişiz gibi!

 

George: Ama sadece ikimiz değil. Eğer her birimiz diğer insanları ikna ederse, ve onlar da başkalarını ikna ederse, emekçilerin çoğunluğu olur, ve kimi istersek seçebiliriz. Ardından bir işçi hükümeti kurabiliriz, ve sonra…

 

Jack: Bir cennet olur, ama mecliste olanlar için! İşleri fazla hızlı ayarlıyorsun! İktidardakiler her zaman çoğunluğa sahiptir. Zenginler her zaman iktidardadır. Hasta bir eşi ve dört çocuğuyla yoksul bir işçi hayalet et, sen bu işçiye efendisinin sevmediği bir adaya oy vermesi pahasına işini riske atmasını ve evden atılıp açlıktan ölmesini söylüyorsun. Patronları ne zaman isterse işten atılabilen o zavallı şeytanları ikna etmeye çalış. Asla özgür değiller, eğer özgür olmak isterlerse oy vermekle zaman kaybetmezler: istediklerini kendileri alırlar.

 

George: Ama bunu yapmasaydık kimse oy vermezdi. İşçilere gidip partimize oy vermelerini isteyip aynı zamanda oyların işe yaramadığını söyleyemeyiz.

 

Jack: Olay bu zaten! Üstelik tutamayacağını bildiğin seçim vaatleri vermek zorundasındır. Sonra hükümetin yanında yer alıp zenginlerle ve diğer her şeyle karışmak zorundasın. Adamlarından herhangi biri seçilir seçilmez işçi düşmanı olan kişilere boyun eğmek zorunda. Öyleyse, yaptığınız ilk şey propagandaya karşı koymakken neden propagandadan bahsediyorsunuz?

 

George: Ama kabul etmelisin ki devlet işlerinde sesi olan kendi adamlarımızın olması bir avantaj.

 

Jack: Kendileri için bir avantaj. Belki bazı arkadaşları için de öyle! Ama halk kitleleri için? Koca bir hiç! Cumhurbaşkanları seçilir seçilmez ne olduğunu görebilirsin. Sosyalistler Tories’e gidiyor; Bağımsızlar ve diğer oportünist markalar haline geliyorlar.

 

Tüm takipçilerini aldatanlar bu alçaklardır – kilisenin yapabileceğinden bile daha kötü.  Görevden ayrıldıklarında belki de suçlular gibi zulüm gören (Ramsay MacDonald gibi) sosyalistler zenginler tarafından takdir edilip Kraliyet ailesiyle el sıkışır sıkışmaz kazanılırlar. Hükümetle gerçekten ters düştüklerinde bile aslında onlarla dost olduklarını bilirler. Bu sıkı dostlar kendini beğenmiş şekilde sigara odasında birlikte otururlar, öyle ki onları münazara odasında bile çok kaba olduklarını hayal edemezsin. Ve onları eski günlerdeki gibi polis tarafından işkenceye maruz kalırken görmekten çok uzaksındır.

 

George: Oh, çok ciddisin. İnsanın sadece insan olduğunu biliyoruz ve bazı zayıflıklara katlanmak zorundayız. Ama yapılacak şey en iyi adamları seçmek, her zaman aynı adamları değil.

 

Jack: Adayları değiştirmeye devam ederseniz, bu hızla seri üretim haraççılar olacaksınız! Yeterince hainimiz yok mu?  Değirmenden geçenlerin hepsi un olur!  Birini göreve gönderir göndermez sınıf haini oluyorlar. Zenginlerin arasına karışırlar ve onlara ayak uydurmak isterler.  Sırf yolsuzluk ve kapitalizmle savaşmak için zamanını ve enerjisini, parasını ve yeteneğini feda eden, kendini hapis ve mağduriyete maruz bırakan bir adamın gerçek bir devrimci olduğunu kabul etmeye hazırım. Ama sizin bu milletvekilleriniz, sevgi dolu şefkat vaaz eden ve dolandırıcının en alası olan Hıristiyan olduğunu iddia edenlerle aynı seviyede, tavşanla koşan ve tazılarla avlanan devrimciler olduklarını iddia ediyorlar!

 

George: Şimdi çok ileri gidiyorsun.  Hakaret ettiğiniz sosyalist liderler arasında aç kalmanın ne demek olduğunu bilen, dava için çalışıp acı çeken, ispatlayan adamlar var…

 

Jack: Başlatma şimdi ispatına! Hitler bile aç kaldı ve davası için çalıştı – en alt düzeyden bir hergele haline geldi diye ona saygı duymalı mıyız?

 

Sosyalizmi yıkan şey, liderlere duyulan bu saygıdır. Sosyalizm, halkın umudu olmalıydı ve siz İşçi Partisi’ni hükümete alır almaz liderleriniz bunu bir lanet haline getirdiler. Siz buna propaganda mı diyorsunuz?

 

George: Yine de bazı liderlerden memnun değilseniz, onlardan kurtulabilirsiniz. Seçmenler istediklerini seçebilirler.

 

Jack: Yapabilirler mi? Kimin seçeneği oldu bugüne kadar? Ali’ye oy verin, onu beğenmezseniz Veli’yi seçin! Oy verme işiyle insanların gözlerini karalamak yerine, ister Parlamento ister konseyler olsun, tüm seçim düzenine olan güvenlerini yok etmelisiniz.

 

Sefaletin en önemli sebeplerinden ilki, toprağın ve aletlerin sahibine boyun eğmedikçe ve onların koşullarını kabul etmedikçe, seni çalışmaktan alıkoyan özel mülkiyet ve ikincisi, sömürücüleri koruyan ve sömürüye katılan Devlettir.

 

George: Pekala, elbette, patronlarına meydan okumak için insanları çıkarlarının kendi adaylarına oy vermek olduğuna ikna etmelisiniz. Sömürücünün halkın özgürlüklerini ezmesini önlemek için örgütlenmek zorundayız…

 

Jack: Sırf Bay Jones’a veya Bay Brown’a oy vermek için mi? Elbette örgütlenmemiz gerekiyor ama sadece Meclis’e bir üye daha eklemek için değil.  İnsanları dünyanın tüm güzel şeylerinden mahrum kaldığımıza ikna etmek için örgütlenmek istiyoruz; kendi ürünlerimizin tamamını alma hakkımız olduğuna ve bunu kimseden sipariş almadan yapabileceğimize ikna etmek için.

 

George: Evet, ama işleri organize etmek için birisinin sürekli başta olması gerekir.

 

Jack: Hiç de bile!

 

George: Ama insanlar, hayatın bütün meselelerini kendileri yönetemeyecek kadar cahiller.

 

Jack: Cahil! Cahil olmasalardı, hayatın tüm işlerini kendileri için yürütmek isteyen bu insanları çok geçmeden anlarlardı! Onları kendi hallerine bırakırsanız ve yanıltmazsanız, emin olun ki halk, bizi kendi iyiliğimiz için yönetmek istediklerini söyleyen ve sonra da bize sığır muamelesi yapan bu haraççılardan çok daha iyi idare ederdi. Ayrıca – insanların özgürlüğe sahip olamayacak kadar cahil olduğunu söylüyorsunuz. Ama milletvekillerini seçecek kadar zeki olduklarını düşünüyorsunuz – ve adaylarınıza oy verirlerse, onların bilgelik dolu olduğunu söylüyorsunuz!

 

Kendi işine bakmak başkasına yaptırmaktan daha kolay değil mi? Milletvekilleri çıkarlarımızı savunmak isteseydi, ne istediğimizi ve nasıl istediğimizi sorarlardı; ve bizden onları istedikleri gibi hareket etmelerini sağlamamızı istemezlerdi.

 

George: Yine de, insanlar her şeyi kendileri yapamazlar. Kamu çıkarlarını ve siyaseti gözetecek birileri olmalı.

 

Jack: “Siyaset” derken neyi kastediyorsun? İnsanları her zaman kandırma sanatını kastediyorsan, seni temin ederim ki onsuz yapmaktan çekinmeyiz. “Siyaset” derken herkesin genel çıkarlarını ve refahını kastediyorsan, bunu kendimiz halledebiliriz. Hepimiz yemeyi, içmeyi ve kendimizi eğlendirmeyi biliyoruz. Burnumu sümkürmek için bir uzmana gidersem ve sonra onun istediği gibi sümkürmezsem, ona benim burnumu sümkürme hakkı verirsem şerefsizim: kunduracı ayakkabı yapar ve inşaatçı ev yapar; ama hiç kimse kunduracılara ve inşaatçılara bizi düzene sokma ve bizi aç bırakma hakkını vermeyi düşünmedi!

 

Halkın refahı için Parlamento’ya girmek isteyen bu adamlar – insanlar için ne yapıyorlar? Sosyalist milletvekilleri ve ilçe meclis üyeleri ne zaman herkesten daha iyi oldu? Hayır, hepsi aynı cins!

 

George: Demek sosyalistlere de saldırıyorsun! Sayılarının çok az olduğunu unutuyorsunuz. Çoğunluğa sahip olmaları gerekir. Üstelik elleri de yorgun.

 

Jack: O zaman neden eli kolu bağlı makamı kabul ediyorlar? Tek bir sebep var – kendi çıkarlarını gözetmek istiyorlar!

 

George: Sen bir anarşistsin, tabii ki.

 

Jack: Evet, öyleyim. Ne olmuş?

 

George: Pekala, anarşizm bana çok ileri görünüyor. Ben bir sosyalistim. Pek çok konuda haklısın ama anarşist olduğunu bilseydim sana Parlamento aracılığıyla daha iyi şartlar elde edebileceğimizi söylemezdim, çünkü biliyorum ki, fakirler olduğu sürece, kanunlar zenginler tarafından yapılacak ve her zaman kendi çıkarlarına olacak.

 

Jack: Oh, anlıyorum – iyileştirmenin Parlamento’dan gelmeyeceğini biliyorsunuz, ancak yine de insanlara oy vermelerini söylüyorsunuz. Benim bir anarşist olduğumu bildiğinde, ilerleme için oy vermeyle ilgili o masala inanmayacağımı da biliyorsun, bu yüzden de insanları, onlara asla vaat ettiğin şeyi getirmeyecek belli adaylara oy vermeye ikna ettiğini bildiğini kabul ediyorsun. Yalan söylemeniz ve kitleleri aldatmanız için para almadığınızı biliyorum – o zaman bunu yapmanıza neden olan nedir?

 

George: Hayır hayır! Orada dur! İnsanlara oy verin diyorsam propaganda içindir. Parlamentoda kendi adamlarımızdan bazılarının olmasının ne kadar iyi olduğunu görmüyor musun? Propagandayı herkesten daha iyi yapabilirler – konuştuklarında tüm gazeteler bunu haber yapar. 

 

Jack: Oh, yani propaganda için seçim ajanı oldun, öyle mi? Biraz propaganda! Dinle: Önce insanlara her şeyi Parlamento’dan ummalarını ve beklemelerini, devrimin gerekli olmadığını, işçinin yapması gereken tek şeyin bir kutuya bir kağıt atmak olduğunu ve sonra gerisini halledeceğinizi söylüyorsunuz. O zaman bunun gerçekten bir işe yaramayacağını, bunun sadece propaganda olduğunu kabul ediyorsun. Bu propaganda sizin düşüncelerinizin tam tersi değil mi?

 

Zenginler, bedeli ne olursa olsun bu iki kurumu her zaman çaresizce savunacaktır. Aldatma ve yalanlar her zaman kullanılmıştır – ve hapishanelerle, darağacıyla ve makineli tüfeklerle kalmayacaklar! Seçimler buna karşı bir işe yaramaz. Biz bir usta değişikliği değil, geçmişten mutlak bir kopuş, tam bir devrim istiyoruz. Gerçek bir kamu yararına sahip olmalıyız; herkesin yiyecek, giyecek ve barınaktan emin olduğu bir yer. Toprak sahipleri, çiftçiler tarafından kovulmalıdır, böylece toprakta kendileri ve herkes için çalışabilirler. İşçiler patronlarını kovmalı ve kamu yararı için üretimi örgütlemelidir. Bir araya gelmeli ve herhangi bir hükümete müsamaha göstermeyi reddetmeliler. Her mahallede aynı işte çalışan herkes arasında anlaşma yapılmalıdır. İşçiler iş yerlerini yönetmeli ve her bölge ortak bir endüstriyel birlik bağıyla birbirine bağlanmalı – ve herkesin çıkarları buna bağlı olduğunda kesinlikle başarılı olacaktır. Artık kendi aramızda kavga etmeyeceğiz veya farklı ulusların işçileri arasında savaşa müsamaha göstermeyeceğiz. Savaş ve rekabet ortadan kalkacak. Makineler insanları işsiz bırakmayacak, ancak çalışmaya yardımcı olacak, daha hoş, daha üretken ve daha az yorucu hale getirecek.

 

Artık ekili toprak kalmayacak, şimdi yaptığımız gibi ihtiyacımızın onda birini üretmeyeceğiz. Aksine, gıda miktarını ve ürün kalitesini artırmak için bilinen tüm yöntemleri kullanacağız. Tüm toplum, üreticiler ve tüketicilerden oluşan tek bir birlik olacaktır.

 

George: Bütün bunlar çok iyi, ama gerçekleştirmesi çok zor. İdealiniz muhteşem ama bir dezavantajı var: onu nasıl uygulamaya koyacaksınız? Ne yaparsak yapalım devrimin tek kurtuluş olduğuna katılıyorum, ancak artık bu imkansız olduğundan elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız – ve bu seçim propagandasıdır. Sonuçta propaganda.

 

Jack: Sen buna propaganda demeye cüret mi ediyorsun? Propagandanızın neye yol açtığını fark etmediniz mi? Sosyalist programımızı terk ettiniz, işçileri en kötü sömürenlerin saflarına katıldınız, iktidarı ele geçirmek için tantana çıkaran siyasi sahtekarların saflarına girdiniz! Sosyalist saflar içinde sorun çıkarıyorsunuz ve karargahınız Muhafazakarlarla dostluk kurarken kendi tabanıyla savaşıyor. Devrim hakkında her şeyi unuttunuz – sadece Jones ve Brown’ı seçmeyi düşünüyorsunuz ve değişim hakkında konuştuğunuzda, sert bir şey yapmaya niyetiniz yok. Ah, Westminster’a giden yol toplumsal devrime götürmez! Propagandanızla yaptığınız tek şey, düzgün sosyalist olabilecek bazı insanları Parlamentoya gitmeye ve milletvekilliği yapmaya teşvik etmek. Her türlü devrim görüşünü kör eden parlamenter illüzyonu yarattınız. Herkes sosyalist partiyi hükümetin şüphelendiği ve hor gördüğü bir parçası olarak gördüğünden, sosyalizmi itibarsızlaştırdınız. İktidara gelmek isteyen herkesin sonu bu.

 

George: Peki, ne yapmamızı istiyorsun? Neden dışarıda kalıp eleştirmek yerine gelip bize yardım etmiyorsunuz?

 

Jack: Biz anarşistlerin ne yaptığımızdan henüz bahsetmedim. Ama sana şunu söyleyeceğim; siz sosyalistler bizim en büyük engellerimizden birisiniz. Parlamentarizm propagandanız yüzünden faaliyetlerimiz yıllardır felç oldu ve siz işçileri kendilerine ihanet edenlere güvenmeleri için kandırıyorsunuz. Toplumsal devrimci bir değişime doğru ilerlerken, sizin propagandanıza karşı koymak için zaman harcamak zorundayız. Umarım daha fazla insan partinize güvenmekten tiksinir! Ancak bu şekilde devrimci bir duyguya sahip olabiliriz.

 

George: Pekala, acele edin ve devriminizi yapın! Ve iş bir devrime gelirse, halkımızın büyük çoğunluğunun, en azından tabandan sizin tarafınızda olacağından emin olabilirsiniz.

 

Jack: Oh, anlıyorum – “Devrimi yap, sana katılacağız.” Eğer devrime inanıyorsanız, neden onu gerçekleştirmemize yardım etmiyorsunuz?

 

George: Gerçeği söylemek gerekirse, devrimin şu anda herhangi bir şekilde uygulanabilir olduğunu düşünseydim, sana yaklaşmaktan çekinmezdim. Bu seçim işinin beni hasta ettiğini kabul ediyorum ve bazı liderlerimizin cehenneme gitmesine izin vermek istiyorum, ama dürüst olmak gerekirse, bugün devrim hakkında nerede bir şey yapabileceğimizi göremiyorum.

 

Jack: Tek bilmen gereken, ne istediğindir. Ve ona enerji verdiğinizde, kısa sürede neler yapılabileceğini göreceksiniz! Her şeyden önce gerçek sosyalizmi yaymalıyız ve politikacılara güvenmek ve insanlara oy vermek yerine, insanların parlamento hararetini ve tüm siyasi makineyi hor görmelerini sağlamalıyız. Tüm halk onları bu yüzden hor görürken zenginler seçimi kendi başlarına yapsın. İşçiler sandık dolandırıcılığına olan inançlarını yitirdiklerinde toplumsal devrimin gerekliliğini görecekler.

 

İsterseniz seçim toplantılarına gidelim ve çeşitli adayların yalanlarını ve numaralarını ifşa edelim. Westminster’da zenginler arasında değil, işçi örgütleri içinde ve fabrikalarda propaganda yapalım, yeni gruplar oluşturalım ve işçilerin kendilerini nasıl özgürleştirebileceklerini herkese anlatalım. Grevlerde aktif rol alalım ve ücretli kölelerle patronlar arasında bir uçurum yaratalım! Halkla yönetenler arasında bir mücadele olduğunda orada olalım ve mücadele hareketine bir vicdan verelim. Nerede olursa olsun adaletsizliğe, zoraki disipline, mahrumiyete maruz kalan kitlelerin arasına girelim ve egemen sınıfa karşı mücadele edecek bir hareket yaratalım.

 

Hareketi bir kez başlattığımızda, fikirler kendiliğinden gelir. Her zaman kitlelerin ortasında olalım ve neyin peşinde olmaları gerektiğini anlamalarına izin verelim. Kendileri özgürlük için mücadele etmelidirler: bunu onlar için biz yapamayız, onların ortasında olmalıyız. Ve tüm bunları yaparken, bizim gibi hisseden, yavaş yavaş ve istikrarlı bir şekilde fikirlerimizi anlamaya ve kabul etmeye başlayan insanlara yaklaşalım ve işçi sınıfının kurtuluşu için genel ve kararlı eylem için unsurları hazırlayalım.

 

George: Buna el sıkışalım: Seçimleriyle cehennemin dibine gitsinler! Anarşizm hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorum!