Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, […] ile gösterilmiştir.
Proudhon ve M. Louis Blanc hariç, 1848 devrimini ve Aralık 1851 askeri darbesinini yazan tarihçiler, ve Victor Hugo ve Quinets gibi burjuva radikalizminin büyük yazarları, Aralık suçları ve canileri hakkında oldukça detaylı bir şekilde yorumda bulundular, ama Haziran suçları ve canilerinden bahsetmeye asla tenezzül dahi etmediler. Üstelik Aralık’ta olanların aslında Haziran’ın ölümcül bir sonucu ve daha geniş çapta bir tekrarı olduğu gerçeği gayet açık bir şekilde ortadayken.
Haziran hakkındaki bu sessizlik neden? Yoksa bunun sebebi Haziran canilerinin, yukarıda bahsedilen yazarların ahlâki olarak az ya da çok suç ortaklığı içinde bulundukları burjuva cumhuriyetçileri olması mıdır? İlkelerinde suç ortakları olmak, ve bu nedenle de dolaylı olarak hareketlerinde suç ortağı olmak. Bu olası bir nedendir, fakat kesin olan başka bir tanesi vardır. Haziran suçları sadece emekçileri vurmuştur, devrimci sosyalistleri; yani tüm bu saygıdeğer yazarların temsil ettikleri sınıfa yabancıdır, ve [o sınıfın] ilkelerinin doğal düşmanlarına karşı yapılmıştır. Aralık suçu bu saygıdeğer yazarların toplumsal kardeşlerine ve onların siyasi dinsel ortaklarına [ing. co-religionist] karşı saldırmış, ve binlerce burjuva cumhuriyetçisini sürgüne mahkum etmiştir. Bunun yanısıra bizzat kendileri de bunun kurbanı olmuşlardır. Onların Aralık suçlarına aşırı duyarlılığı, ve Haziran’dakilere karşı kayıtsızlıkları bu nedenledir.
Genel bir kural: Bir burjuva –ne kadar kızıl cumhuriyetçi olursa olsun— bir başka burjuvanın –isterse bu deli bir emperyalist olsun– başına gelen felaketten, halktan birisi olan bir emekçinin başına gelen felakete göre çok daha derinden etkilenir, çok daha fazla uyarılır ve ateşlenir. Şüphesiz bu faklılıkta büyük bir adaletsizlik vardır, ama bu adaletsizlik önceden planlanmış bir şey değildir. Bu içgüdüseldir. Bu ise insanoğlu üzerinde, fikirlerinden ve siyasi inançlarından çok daha fazla etkiye sahip olan hayat şartları ve alışkanlıklardan kaynaklanır. Koşullar ve alışkanlıklar, onların varolmalarının, gelişimlerinin, düşünülmesinin ve işlemelerinin [işlerlik kazanmalarının] özel biçimi; onların tüm toplumsal ilişkileri çok yönlü ve çeşit çeşittir, ama yine de aynı amaca doğru yönelirler; burjuva dünyasının genel toplumsal tutkusunu ve yaşamını meydana getiren çıkarlardaki bu çeşitlilik, bu dünyaya [burjuva dünyasına] ait olanlar arasında, burjuvazinin bir kısmı ile emekçiler arasında olabileceğinden çok daha fazla sonsuz derecede gerçek, daha derin ve şüphesiz daha samimi bir birliktelik oluşturur. Siyasi görüşlerdeki hiçbir farklılık burjuva topluluğunun çıkarlarınının üstesinden gelmeye yetmez. Siyasi görüşlerin görünüşteki [zahiri] hiç bir mutabakatı burjuvaziyi emekçilerden ayıran çıkarlardaki karşıtlığın üstesinden gelmeye yetmez. İnanç ve fikirlerden meydana gelen topluluk, sınıf çıkarları ve önyargılarından meydana gelen topluluğun bir bağımlısıdır [altkümesi] ve bu her zaman böyledir.
Yaşam düşünceye hakim olur ve iradeyi belirler. Bu, toplumsal ve siyasi bir olgu hakkında herhangi bir şeyi anlamayı arzuladığımızda asla gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir. Eğer insanlar arasında samimi ve bütüncül bir düşünce ve irade topluluğu oluşturmak istiyorsak, o zaman onu benzer yaşam koşullarında veya çıkar toplumlarında buluruz. Ve işte böyle olduğu içindir ki, bizzat varolmalarının temelindeki koşullar nedeni ile, ve burjuvazinin dünyası ile emekçinin dünyası arasındaki derin uçurum nedeni ile –birisi sömürenin dünyası, diğeri bunun kurbanı olan sömürülenin dünyası–, ulaştığım sonuç şudur; burjuva çevresinde doğan ve yetişen birisi eğer emekçilerin gerçek ve koşulsuz arkadaşı ve kardeşi olmak istiyorsa, geçmiş varoluşunun [yaşamının] tüm koşullarından vazgeçmelidir; ve tüm burjuva alışkanlıklarını ardında bırakmalıdır. Kendisini burjuvazinin dünyası ile olan duygusal ilişkilerinden, onun gururundan ve tutkusundan koparıp almalıdır. Ona sırtını dönmeli ve onun düşmanı olmalıdır; uzlaşmaz savaşı ilan etmelidir ve tüm kalbiyle kendisini emekçinin dünyası ve amacına adamalıdır.
Eğer adalet için olan tutkusu onu bu gözüpekliliği ve kararlığı gösterecek kadar şevklendirmek için yetersizse, bırakın kendi kendisini aldatmasın ve bırakın emekçileri aldatmasın. O hiçbir zaman onların arkadaşı olamaz ve her krizde onların düşmanı olmak zorundadır. Onun adalet üstüne soyut düşünceleri ve hayalleri sömürülen dünyada hiç bir şeyin hareket etmediği zamanlarda, kolayca onu saatlerce süren dingin bir yansımanın içine alacaktır. Ama ateşkes yerini uzlaşmaz savaşa bırakıp, mücadele anı gelip çattığında, çıkarları onu sömürenlerin saflarında hizmet etmeye zorlayacaktır. Bu bir zamanlar arkadaşımız olan birisinin başına geldi. Burjuvazinin dünyası ile bağlantılarını koparmamış olan pekçok iyi cumhuriyetçi ve sosyalistin başına yine gelecektir.
Toplumsal düşmanlıklar [ing. hatreds] dini düşmanlıklar gibidirler. Yoğun ve derindirler. Siyasi düşmanlıklar gibi yapay değildirler. İşte bu gerçek burjuva demokratlarının Bonapartistlere karşı olan düşkünlüklerini açıklar. Aynı zamanda da sosyalist devrimcilere karşı olan aşırı katılıklarını açıklar. Ekonomik çıkarlarının baskısından dolayı, öncekilerden [Bonapartistlerden] sonrakilere göre [sosyalist devrimcilere] çok daha az nefret duyarlar. Sonuçta ise bastırılmış kitlelere karşı bir genel tepki oluşturmak için Bonapartislerle birleşirler.
Çeviri: Anarşist Bakış
Kaynak: “Bakunin’s Writings”, Guy A. Aldred Modern Publishers, Indore Kraus Reprint co., New York, 1947.
Kaynak: “The Class War” (Anarchist Archives’te yer almaktadır).